Konjonktivit, konjonktiva adı verilen gözün en dış tabakasındaki beyaz kısmı ve göz kapaklarının iç yüzeyini saran zar tabakanın iltihaplanmasına denir. Halk arasında göz nezlesi ya da göz gribi de denir. Göz kapağının içindeki bu enfeksiyona bakteri, virüs ya da alerji sebep olabilmektedir. Konjonktivit hastalığının seyri ile birlikte gözdeki kan damarları daha belirgin hale gelir ve gözlerin kırmızı görünmesine sebep olur. Tek ya da çift taraflı olarak görülebilir.
Göz kapağının içindeki enfeksiyona bakteri, virüs, alerji ve çevresel faktörler sebep olabilmektedir.
Alerjik konjonktivit: Havadaki alerjiye neden olan maddelere göz tarafından verilen, tekrarlayıcı bir durumdur ve her iki gözü de etkiler. Hassasiyet yaratanlar; polen, hayvan tüyü, toz ve küftür.
Bakteriyel konjonktivit: gözü koruyan zarın bakteriler sebebiyle iltihaplanması durumudur. Hastalık sadece tek gözde de görülebilir ve bulaşıcı bir rahatsızlıktır. Enfeksiyon yeni doğanlarda, çocuklarda ve erişkinlerde görülebilir fakat en sık çocuklarda rastlanır.
Viral konjonktivit: Genellikle adeno virüslerden kaynaklanan bu enfeksiyon tek gözde başlar fakat her iki gözü de etkiler. Özellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarının arttığı dönemlerde gözlemlenen ve bulaşıcı bir türüdür.
Konjonktivitin 3 ayrı çeşidi vardır ve buna göre tedavi prosedürleri farklılık göstermektedir. Örneğin alerji kaynaklı olanında günde içinde birkaç defa soğuk kompres ve damla uygulanır. Alerjenlerden uzak kalma, uygun filtreli klimalar kullanma, dışarıda az vakit geçirmek ve dışardayken güneş gözlüğü kullanmak durumu düzeltmeye yönelik tedbirleridir.
Bakteriyel Konjonktivit ise durum bulaşıcı olduğundan kalabalık ortamlara girmekten ve başkalarıyla temastan kaçınılmalıdır. Tedavide ise sıcak ve nemli kompres ile sık el yıkaması ve geniş spektrumlu antibiyotikli damlalar kullanılır. Bu tedavi 7 ile 10 gün boyunca damlaların düzenli kullanımı ile çabuk iyileşme gözlemlenir. Viral olarak görülen vakalar ise çoğunlukla hafif seyreder. Soğuk kompres ve hijyen tedavi yöntemlerinin başında gelir ve bunlara göz damlası ile pomatlar eşlik eder. Hastalığın belirtileri diğer türlere göre daha uzun sürebilmektedir.
Belirtiler alerjik konjonktivit ile karıştırılabileceğinden tedavi süreci yanlış ilaç kullanımından kaynaklı uzayabilir, bu konuda dikkatli olmak önemlidir.
Bakteriyel konjonktivitlerde kendiliğinden iyileşme olabilir. Diğer çeşitleri için konjonktivit teşhis ve tedavisinde geç kalınırsa ya da doğru tedavi edilmezse, sık sık tekrarlayan ve aylarca sürebilen bir hastalıktır. Daha da önemlisi, kendi kendine geçmesi beklenerek zaman kaybedilirse ve tedavide geç kalınırsa gözde kalıcı astigmat, keratokonus, gözde lekeler gibi durum ve hastalıklar oluşabilmekte, görme kalitesini düşürebilmektedir.
Konjonktiviti tetikleyecek ve ilerlemesini hızlandıracak kimi faktörler bulunmaktadır. Konjonktivitin çeşidine göre bu faktörler hastayı az ya da çok etkilemektedir. Bunlardan uzaklaşmak göz sağlığımız ve konjonktivit rahatsızlığının ilerlememesi/tedavisi için önemlidir.
Konjonktivit tedavisi, altta yatan nedene göre değişkenlik gösterir. Bu nedenle doğru tanı konulması, tedavi sürecinin etkinliği açısından büyük önem taşır. Alerjik konjonktivit, yılın belirli dönemlerinde tekrarlayabilen ve genellikle çevresel alerjenlerle ilişkilendirilen bir durumdur. Polen mevsimlerinde artış gösteren bu rahatsızlık, gözde şiddetli kaşıntı, sulanma ve kızarıklık ile kendini belli eder. Alerjik konjonktivit tedavisinde antihistaminik damlalar, mast hücre stabilizatörleri ve gerekirse kortikosteroid içeren damlalar kullanılabilir.
Adenoviral konjonktivit, oldukça bulaşıcıdır ve genellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarıyla birlikte görülür. Bu tür konjonktivit vakalarında hijyen kurallarına sıkı sıkıya uymak, enfeksiyonun yayılmasını engellemek açısından kritik rol oynar. Tedavi, çoğunlukla destekleyici niteliktedir. Soğuk kompres, suni gözyaşı damlaları ve antiseptik içerikli damlalar önerilebilir. Adenoviral konjonktivit belirtileri uzun sürebileceğinden hasta sabırlı olmalı ve doktor takibini aksatmamalıdır.
Akut atopik konjonktivit, özellikle atopik dermatit gibi alerjik hastalıkları olan bireylerde görülen ciddi bir konjonktivit türüdür. Gözde kaşıntı, yanma ve mukus birikimi gibi semptomlarla kendini belli eder. Bu tür vakalarda immün yanıt daha yoğun olduğu için tedavi, topikal steroidler ve immün modülatör ilaçlarla desteklenmelidir. Uzun süreli tedavi gerektirebilir ve göz doktoru kontrolünde sürdürülmelidir.
Tüm konjonktivitlerde, hastaların enfeksiyonun bulaşıcılığı konusunda bilinçlenmesi, kişisel hijyen kurallarına uyması ve tedavi sürecini yarıda bırakmaması gerekir. Tedavinin yarım bırakılması, semptomların nüksetmesine ya da kronikleşmesine neden olabilir.
Konjonktivit, gözün beyaz kısmı (sklera) ile göz kapaklarının iç yüzeyini saran konjonktiva adı verilen zarın iltihaplanması durumudur. Bu rahatsızlık halk arasında “göz nezlesi” ya da “göz gribi” olarak da bilinir. Konjonktivitin bulaşıcılığı, türüne göre değişiklik gösterir. Viral ve bakteriyel konjonktivitler genellikle oldukça bulaşıcıdır ve temas yoluyla kişiden kişiye geçebilir. Hasta bireylerin ellerini sık sık yüzlerine, gözlerine götürmesi, gözyaşı, havlu, yastık, makyaj malzemesi, gözlük ya da kontakt lens gibi kişisel eşyaların ortak kullanımıyla bulaşma riski artar. Kalabalık ortamlarda bulunmak, hijyen kurallarına dikkat etmemek ve el-yüz temizliğini ihmal etmek de bulaşmayı kolaylaştırır. Alerjik konjonktivit ise bulaşıcı değildir; çevresel alerjenlerin gözle teması sonucu gelişir.
Alerjik konjonktivit, genellikle mevsimsel olarak tekrarlayan ve alerjenlere (polen, ev tozu, hayvan tüyü, küf gibi) karşı gelişen bir bağışıklık yanıtıdır. Bu durumda kaşıntı en belirgin semptomdur ve her iki gözde birden görülür. Alerjik formda burun akıntısı, hapşırma gibi sistemik alerji belirtileri de eşlik edebilir. Gözlerde sulanma, kızarıklık ve ödem mevcuttur fakat genellikle akıntı çok azdır veya yoktur.
Viral konjonktivit çoğunlukla bir gözde başlar ve birkaç gün içinde diğer göze de yayılır. Soğuk algınlığı ya da grip gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarıyla birlikte görülebilir. Gözde berrak sulu akıntı, batma hissi ve ışığa hassasiyet sık karşılaşılan belirtilerdir.
Bakteriyel konjonktivit ise daha yoğun ve sarı-yeşil renkte çapaklanma, sabahları göz kapaklarının birbirine yapışması ve tek gözde başlayan enfeksiyonla kendini gösterir. Bu formda tedavi edilmezse enfeksiyon kolayca diğer göze geçebilir.
Konjonktivit tedavisinde dikkat edilmesi gereken başlıca nokta, hastalığın türüne uygun tedaviye yönelmek ve hijyen kurallarına eksiksiz uymaktır.
Viral konjonktivit için spesifik bir antiviral tedavi bulunmasa da soğuk kompres, suni gözyaşı ve göz hijyenine dikkat etmek semptomları azaltmaya yardımcı olur. Göz damlaları ve pomatlar hekim tarafından önerildiği şekilde kullanılmalıdır.
Bakteriyel konjonktivit tedavisinde antibiyotikli göz damlaları veya merhemler kullanılır. Damlaların düzenli kullanımı, enfeksiyonun hızlıca kontrol altına alınmasını sağlar.
Alerjik konjonktivit vakalarında antihistaminik, steroid içermeyen anti-inflamatuar damlalar ya da gerekirse düşük dozda steroid içeren ilaçlar reçete edilebilir. Alerjenlerden uzak durmak da tedavinin etkinliğini artırır.
Tedavi süresince göz makyajı yapılmamalı, lens takılmamalı, hasta kişisel havlusunu ve yastığını başkalarıyla paylaşmamalı, düzenli olarak ellerini yıkamalıdır. Ekran karşısında uzun süre kalmamak, gözleri sık sık dinlendirmek ve güneş gözlüğü kullanmak da tedaviye destek olur.
Bazı hafif konjonktivit türleri, özellikle bakteriyel olanlar, kendi kendine iyileşebilir. Bu durum her zaman geçerli değildir. Viral konjonktivitlerde belirtiler haftalarca sürebilir ve bulaşıcı olmaları nedeniyle çevreye yayılma riski taşır. Alerjik konjonktivit ise alerjene maruz kalma devam ettiği sürece tekrarlayıcı olabilir ve tedavi edilmezse kronikleşebilir.
Tedaviye geç kalınması, özellikle viral konjonktivitlerde gözde kalıcı hasarlara, görme kalitesinde azalmaya ve keratokonus gibi ikincil göz problemlerine yol açabilir. Bu nedenle, konjonktivit belirtileri görüldüğünde mutlaka bir göz hastalıkları uzmanına başvurulmalı ve doğru tanı konulmalıdır. Erken tanı ve uygun tedavi ile hem iyileşme süresi kısalır hem de olası komplikasyonların önüne geçilmiş olur.