Anoreksiya hastalığı, yeme alışkanlıklarının kontrol edilmesinde zorluk çeken ve aşırı kilo kaybıyla sonuçlanan ruhsal bozukluktur. Bu rahatsızlık çoğunlukla genç kadınları hedef alsa da, erkekler ve farklı yaş kategorilerindeki bireylerde bu durum görülebilir. Tanı ve tedavi süreci ise psikiyatri uzmanları, beslenme uzmanları ve diğer sağlık profesyonellerinden oluşan bir multidisipliner ekip tarafından yürütülür. Tedavi bireyselleştirilmiş terapi, beslenme danışmanlığı ve gerektiğinde ilaç tedavisini içerebilir.
Anoreksiya hastalığı, kilo kontrolü ve vücut imajına odaklanarak yeme alışkanlıklarını kısıtlayan ve aşırı zayıflamaya yol açan ciddi bir psikiyatrik bozukluktur.
Düşük benlik saygısı, mükemmeliyetçilik ve kontrol kaybı gibi psikolojik faktörlerden kaynaklanmaktadır. Kişiler yemek yeme konusunda korku, suçluluk ve utanç hissi yaşarlar ve kendilerini sürekli olarak kilo verme çabalarının içinde bulurlar. Bu hastalık tedavi edilmezse ciddi fiziksel sağlık sorunlarına yol açabilir.
Anoreksiya nervoza genellikle ergenlik ve genç yetişkinlik çağlarında ortaya çıkar. Bu durum kadınlarda erkeklere kıyasla daha yaygın olmasına rağmen, son zamanlarda erkeklerdeki vakaların arttığına dair gözlemler bulunmaktadır.
Mükemmeliyetçi kişilik yapısı, düşük özgüven, travmalar, sosyal baskılar ve medyada idealize edilen zayıf beden imajı bu hastalığın gelişiminde rol oynayabilir. Dansçılar, modeller, sporcular gibi görünüm odaklı mesleklerde çalışan kişilerde de görülme riski daha yüksektir.
Anoreksiya belirtileri çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir, yaygın olanları şunlardır:
Kişi, normal vücut ağırlığının altında bir kiloya düşerek aşırı kilo vermeye başlar.
Kişi, kilo almayı önlemek için yemekleri sınırlar veya tamamen reddeder.
Kişi, gerçekte olduğundan daha kilolu gördüğü vücudu hakkında obsesif düşüncelere kapılmaya başlar.
Kişi, kalori yakmak için aşırı derecede egzersiz yapmaya yönelebilir.
Kişi, yemek yerken kilo almamak adına belirli ritüeller uygulamaya başlayabilir.
Kişi, yemekle ilgili durumlardan kaçınmak için sosyal aktivitelere katılmaktan kaçınır.
Aşırı kilo kaybı ve beslenme eksikliği nedeniyle kişi sürekli olarak halsiz ve yorgun hisseder.
Vücut, gerekli besinleri almadığı için saç dökülmesi ve cilt problemleri yaşanabilir.
Uzun süreli açlığa bağlı olarak mide sorunları yaşayabilir.
Kadınlarda, aşırı kilo kaybı normal adet döngüsünde dengesizlikler yaratabilir.
Anoreksiya tanısı, bir dizi kapsamlı değerlendirmenin sonucunda konulabilir. İlk olarak, doktorlar fiziksel bir muayene yaparlar ve hastanın ağırlığını normal kilo aralığına göre değerlendirirler. Ayrıca, hastanın yeme alışkanlıkları, egzersiz rutini ve vücut algısı hakkında sorular sorarlar.
Tanı sürecinde psikiyatristler DSM-5 kriterlerini esas alarak davranışsal, fiziksel ve duygusal belirtileri değerlendirir. Aynı zamanda endokrinolojik ve beslenme ile ilgili parametrelerin ölçülmesi, kan değerlerinin incelenmesi, kalp ritim bozukluklarının saptanması gibi tıbbi testler de tanıya yardımcı olur. Aile bireylerinden alınan bilgiler de tanı sürecinde önemlidir.
Anoreksiya tedavisi, sadece kilo alımını sağlamakla sınırlı değildir. Bu hastalığın altında yatan psikolojik nedenlerin de ele alınması gerekir. Tedavi süreci multidisipliner bir yaklaşımla yürütülür:
Psikoterapi, bilişsel davranışçı terapi (BDT), bu süreçte önemli bir rol oynar. BDT, bireyin bozulmuş düşünce kalıplarını tanımasına ve bu düşünce kalıplarını sağlıklı olanlarla değiştirmesine yardımcı olur.
Beslenme desteği, diyetisyen gözetiminde hazırlanan sağlıklı ve dengeli bir beslenme programının uygulanması şeklinde planlanır. Program, hem kilo almayı hem de düzenli ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmeyi hedefler.
Gerekli görülen durumlarda elektrolit dengesi, kalp sağlığı ve hormonal düzeyler düzenli olarak kontrol edilir ve müdahale yapılır.
İlaç tedavisi, anksiyete veya depresyon gibi eşlik eden rahatsızlıkların varlığında planlanır. Bu durumda psikiyatristler tarafından reçete edilen psikiyatrik ilaçlar kullanılır.
Ailenin bu sürece aktif olarak dahil edilmesi, hastanın desteklenmesine ve aynı zamanda aile üyelerinin hastalık hakkında bilgi sahibi olmasına yardımcı olur.
Anoreksiya ve bulimia, yeme bozuklukları olarak bilinen psikolojik rahatsızlıklardır. İki durum arasındaki farklar belirtilerde, tedavi yaklaşımlarında ve etkilenen kişinin beden algısında yatar.
Anoreksiya, aşırı kilolu olduğunu düşünen ancak aslında aşırı zayıf olan bir kişi tarafından kendine uygulanan aşırı diyet veya aç kalmayı içerir. Bu durumda kişi sürekli kilo almaktan korkar ve bu nedenle gıda alımını sınırlar ya da tamamen keser.
Bulimia ise kontrolsüz yeme krizlerini takiben kendini kusma, oruç tutma, aşırı egzersiz veya laksatif kullanma gibi yöntemlerle kompanse etme davranışlarını içerir. Bulimik bireyler, normal veya olması gerekenden fazla kilolu olabilirler. Hem fiziksel hem de duygusal stres altında olabilirler ve bu durum genellikle depresyon veya anksiyete ile ilişkilidir.
Her iki durumda da profesyonel yardım gereklidir. Uygun tedavi ve destek ile, bu rahatsızlıkların üstesinden gelmek mümkün.
Uygun ve erken müdahale ile anoreksiya hastalığının tedavi edilebilme olasılığı vardır. Ancak psikolojik etkilerinin kalıcı olmaması için uzun süreli takip ve destek tedavisi önemlidir.
Hayır, birey çoğu zaman durumunun farkında değildir ya da kilo kaybını bir başarı olarak görür. Bu durum tedaviye direnci artırabilir.
Doğrudan anoreksiya için onaylı bir ilaç olmasa da, depresyon ve anksiyete gibi eşlik eden bozukluklar için doktor kontrolünde ilaç tedavisi uygulanabilir.
Aile desteği hem tanı hem de tedavi sürecinde oldukça önemli. Anlayışlı, destekleyici ve bilinçli aileler tedavi sürecinin başarısını büyük ölçüde etkiler.